16 Ağustos 2014 Cumartesi

Kırım’daki Son Gelişmeler Çerçevesinde, Ukrayna-Rusya Mücadelesi

Doç. Dr. Kürşad ZORLU
Ahi Evran Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı

Ukrayna’nın dış politika tercihlerinin Rusya açısından kısa ve uzun vadede bir tehdit olarak algılanması ve uluslararası sistemin Rusya tarafından atılan sert adımlara proaktif bir davranış sergileyemeyişi nihayet Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ile sonuçlandı. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü tartışmaları bir tarafa kadim Türk yurdu olarak değerlendirilen Kırım’ın Rusya gibi, kendi coğrafyasını aşan hedefleri hayata geçirme konusunda kararlı bir ülkenin kontrolüne girmesi başta Türkiye olmak üzere pek çok ülkenin dış politikasındaki tartışmaları alevlendirdi. Kırım’ın adeta bir oldubitti içerisinde Post-Sovyet alana katılması hızı ve yöntemi bakımından soğuk savaşın sona ermesinin ardından belki de Rusya kanadının kazandığı en önemli zafer olarak kabul edilebilir. Rusya halen kaotik bir nitelik taşıyan bu durumu uzun bir süreç neticesinde elde edebilmiştir. Bunu yaparken şüphesiz en önemli adım Kırım’daki Türk nüfusunun etkisizleştirilmesi olmuştur. Zira enerji alışverişi sebebiyle büyük ölçüde Rusya’ya bağımlı olan Ukrayna’nın Kırım üzerinden saf dışı bırakılması öncelikle Kırım Türklüğünün bertaraf edilmesi ile mümkün hale gelebilmiştir. 1944 yılında Stalin tarafından gerçekleştirilen sürgün halklar ve ayrışan toplumlar projesi Kırım Türklerinin demografik yapısında yaşanan en büyük değişimlerden birisi olmuştur. 18. Yüzyılın sonlarında Kırım’ın kaderinin değiştiği yıllarda Kırım’daki Türk nüfusu % 80-85 düzeyindeyken bugün yüzde 15 seviyesine gerilemiş durumda. Dolayısıyla Kırım odağında meydana gelen gelişmeler oradaki Türk nüfusunun akıbeti bakımından Türkiye’yi; küresel güç mücadeleleri kapsamında ise AB, ABD ve diğer ilgili ülkeleri yakından ilgilendirmektedir. Kırım’ın ilhak etmesinin ardından Çernomor Neftgaz’ın mülkiyetinin (yaklaşık 3 milyar metreküp doğalgaz) Rusya’ya geçmesi bile başlı başına bir çatışma sebebi olarak kabul edilebilir.

Ekonomi Üzerinden “Algı” Yönetimi

Kırım Özerk Cumhuriyeti özellikle son 10 yılda ekonomik gelişme kaydetmeye başlamıştır. Buna rağmen kişi başına düşen milli gelir 300 dolar civarındadır. Doğalgazın yüzde 65’ni, suyun ve elektiriğin yüzde 80’ini merkezi Ukrayna’dan alan Kırım bütçesinin yarısından fazlasını yine Ukrayna sübvanse etmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen Rusya’nın bölge üzerindeki ekonomik etkisi tartışılmaz. 2011 yılı rakamlarıyla Kırım Özerk Cumhuriyetine kümülatif olarak en çok yatırım yapan ülke Rusya olmuştur. Bu rakam 350 milyar doları bulmuştur.  Bunun dışında hizmet ihracatındaki en önemli ülke Rusya’dır. Ülkenin 3 milyar dolarlık toplam gelirinin yüzde 60’nın bu sektörden geldiği dikkate alındığında Rusya’nın bölge üzerindeki etkisi hiç te göz ardı edilemez. İşte bu sebeple Kırım ekonomisi bağlamında Ukrayna ve Rusya arasında “algısal” bakımdan ciddi bir yarış söz konusudur. Rusya Başbakanı Medvedev Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasının ardından Simferepol’de yaptığı ilk Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Kırım’da serbest ekonomik bölge oluşturma kararı aldıklarını ve bölgede özel vergi rejimi uygulanacağını açıklamıştı. Rus lider ayrıca ülkeye yeni yatırımlar de yapılacağını belirtmişti. Geçtiğimiz ay ise Putin’in benzer bir düşüncesi kamuoyuna yansıdı. Bu haberlerde Putin’in Kırım’ı ticaret merkezi yapmak amacıyla Yalta’da 100 hektarlık bir alanı incelediği ve burayı “eğlence”  bölgesi haline getirmeyi istediği ifade ediliyordu. Bu yaklaşım “Singapur ya da Lasvegas benzeri bir şehir kurma planı” olarak değerlendirilse de Kırım’ın ekonomik ve yapısal sorunları böylesi düşüncelerin gerçeklerle bağdaşmayan pek çok yönünün olduğunu yansıtıyordu. İşte tam bu tartışmaların yapıldığı bir dönemde Ukrayna Parlamentosundan karşı bir hamle geldi. Parlamento “geçici olarak işgal edilen Kırım’da” ifadesiyle yerel yürütme ve yönetim organlarının onayı olmadan 10 yıl süreyle serbest ticaret bölgesi kurulduğunu açıkladı. Elbette ki bu tip kararların hayata geçirilmesi pratikte o kadar kolay değil. Öncelikle Ukrayna merkezi hükümetinin Kırım’daki etki ve gücü son derece tartışmalıdır. Kırım Tatar Milli Meclisi dışında Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunanların sayısı giderek azalmaktadır. Ancak yine de Rusya’nın kendi yaklaşımlarıyla Kırım’ı kalkınabilir hale getirme çabaları Ukrayna yönetimini düşündürmektedir. Zira Kırım’da belli bir kitlenin “Ukrayna bugüne kadar bize ne verdi. Rusya bize para vadediyor” düşüncesinin hakim kılınmaya çalışılması yerel halkın Ukrayna’ya olan bağlılık duygusunu azaltacak en önemli değişken olduğu ileri sürülebilir.

Avrasya Gümrük Birliği Beklentisi

2010 yılında Rusya, Kazakistan ve Belarus arasında oluşturulan ve yeni dönemde Kırgızistan, Ermenistan gibi ülkelerin dahil olmasının planlandığı Avrasya Gümrük Birliği “ortak para birimi” hedefine doğru koşarken Rusya’nın Kırım ekonomisini desteklemek için kullanabileceği en önemli alan olarak gözükmektedir. Üye ülkelerin Kırım’ın ilhak etmesi konusunda Rusya’yı destekleyen tavırları (açıktan olmasa da) ve olası yaptırımların kendilerini etkilemeyeceğini açıklamaları Kırım açısından 200 milyonluk bir pazara Gümrük Birliği çerçevesinde ulaşabilme imkanı sağlayacaktır. Muhakkak ki kısa vadede yapısal ve hukuksal sistemin entegre edilmesi mümkün değildir. Fakat Kırgızistan örneğinde olduğu gibi ekonomisi büyük ölçüde zaten üye ülkelere bağlı olan benzer ülkelerin Gümrük Birliğine entegre olması kaçınılmaz hale gelmektedir. Özellikle birliğin işlevsellik kazanmasıyla birlikte Gayri Safi Yurt İçi Hasılasındaki olumlu değişim diğer bölge ülkelerini cesaretlendirmektedir. Diğer taraftan Avrasya Gümrük Birliği’ne üye ülkelerin de Kırım üzerinden yeni bir tartışma ve lojistik imkana ulaşacağı çok açıktır. Hatta böyle bir süreçte Kırım’ın entegre olması Türkiye’nin de söz konusu birliğe üye olması konusundaki tartışmaları yeniden gündeme getirecektir.

Putin’in Ziyareti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Kırım’ın ilhak etmesinin ardından 9 Mayıs Zafer günü kutlamaları çerçevesinde Kırım’a resmi ziyarette bulunmuştu. Bu adım Ukrayna yönetimi başta olmak üzere ABD tarafından “Provokatif bir eylem” olarak değerlendirilmiş, NATO Genel sekreteri Rasmussen “sınırı aşan bir karar” diyerek uyarıda bulunmuştu. Ancak bu ve benzeri açıklamaların Putin’in diplomasi stratejisinde “avantajlar” bölümünde yer aldığı söylenebilir. Daha önce de olduğu gibi Batının Rusya ve Putin karşıtlığı üzerinden yürüttüğü tartışmalar bizzat Putin tarafından kendi coğrafyasını kenetleme zemini olarak kullanılmaktadır. Bu çerçevede Putin bir kez daha 14 Ağustos’ta “zaten bizim toprağımızdı” dediği Kırım’ı ziyaret etmektedir. Putin Sivastopol’da başlayan bu ziyaretle birlikte oradaki Rus vatandaşlarına “her şeye rağmen yanınızdayım” derken aynı zamanda ilgili ülkelere de “burası bizim toprağımız” vurgusunu perçinlemek istemektedir. Geriye dönüp bakıldığında açıkça görülmektedir ki Kırım odağında Rusya karşısında konuşlanan devletler yapmaları gereken hamleleri zamanında yapmadıkları için Putin’in psikolojik üstünlük eşiğine yenik düşmektedirler. Çünkü Kırım Rusya açısından pek çok şeyin feda edilebileceği ve hayati öneme haiz bir merkez konumundadır. Rusya penceresinden burada atılacak bir geri adım ilerleyen yıllarda Post-Sovyet alandaki ülkelere olası bir müdahale ihtimaline ve gücüne ciddi bir darbe niteliği taşımaktadır.

Yaptırımların Etkisi

Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ABD, Avrupa Birliği ve NATO tarafından “işgal” olarak değerlendirilmesi beraberinde farklı düzeylerde yaptırımlar getirmektedir. En hafif şekliyle vize muafiyetinin askıya alınmasından, banka hesaplarının dondurulmasına kadar pek çok yaptırım türü Putin’in yaklaşımında belirgin bir değişiklik meydana getirmemektedir. Hatta Rusya Başbakanı Medvedev, bu sürece bir tepki olarak ülkesinin ABD, AB, Kanada, Norveç ve Avustralya’dan 1 yıl süreyle et, balık, meyve-sebze, süt ve süt ürünleri alımını durdurduklarını açıkladı. Bu kapsamda AB’den Rusya’ya yapılan gıda ve tarım ürünleri ihracatı 12 milyar avro seviyesindeydi. Bunun yanı sıra Ukrayna Parlamentosu da Rusya’ya uygulanacak yaptırımlar kapsayan kanun tasarısını 308 milletvekilinden 243’ün “evet” oyu ile kabul etti. Ukrayna’nın uygulamayı planladığı yaptırımlar da diğer dünya ülkeleri ile benzerlik taşıyor. Birçok banka hesabının dondurulması, ticarete sınırlama getirilmesi, hava ve karar ulaşımının gerektiğinde dur Ukrayna dışına sermaye çıkarılmasının durulması ve yayın yasağı gibi engeller yaptırımlardan bazıları. Ancak tüm bu yaptırımlar Rusya’nın karşı atağını püskürtebilecek gibi gözükmüyor. Zaten doğalgaz ve petrolde Rusya’ya bağımlı olan bu ülkelerin birde tarım sektöründe sıkışması geniş halk kitlelerinden gelen tepkilerle Rusya’nın psikolojik üstünlüğüne katkı sağlayacaktır. Rusya’nın olası yaptırımlarla caydırılabilmesinin yolu kısa vadede Putin ve yakın çevresinin kuşatılabilmesi ile mümkün görülmektedir.

Kırımlı Vatanseverlerin Durumu

Kırım Türklüğünün hak ve menfaatlerinin korunması yönelik en önemli temsil ve yürütme organı 1992 yılında alınan kararla kurulan Kırım Tatar Meclisidir. 33 üyeden oluşan Meclis uzun yıllar Kırım’da büyük bir mücadele sürdürmektedir. Türkiye başta olmak üzere uluslararası alanda farklı kuruluşlarca kabul gören Kırım Tatar Meclisinin akıbeti fiili durum açısından düşündürücüdür. Genel olarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana bir tavır sergileyen Kırım Tatar Meclisinin Başkanı Mustafa AbdülcemilKırımoğlu tam bir kuşatma altında çalışmaktadır. Ülkeye girişi yasaklanan Kırımoğlu’nun aile fertlerine yönelik bazı mesnetsiz suçlamalarla etki altına alınmak istendiği iddia edilmektedir. Bununla birlikte Kırım tatar Meclisinin önde gelen üyelerinin de “etnik çatışmayı körükleme” gibi suçlamalarla ülkelerine girişi yasaklanmaktadır. Kırım’ın ilhak edilmesinin ardından göreve gelen Başbakan Sergey Aksyonov’un konuyla ilgili açıklaması Rusya’nın Kırım Tatar Meclisini olası bir çatışma ortamında Rusya aleyhine hareket etme ihtimaliyle çalışamaz hale getirmeye ve sıkıştırmaya devem edeceğini işaret etmektedir. Böylelikle Kırım Türklüğünün en önemli dayanağı olan Kırım tatar Meclisi üzerindeki yönlendirme siyaseti ülkede halen barış ve huzurun teminatı olan Kırım Türklerinin sindirilme çabalarının da bir yansıması olarak görülebilir.

Türkiye’nin Konumu

Kırım Türklüğü gerek coğrafi konumu gerekse dış politika algısı bakımından, Türkiye ve Türk dünyasının birlikteliği için çok önemli bir yerde durmaktadır. Türkiye’nin bu süreçte Kırım için yapılması gerekenleri yapmaması ya da ötelemesi Orta Asya ve Kafkaslarda, Türk dünyasında Türkiye’nin imajını ve konumunu sarsacak niteliktedir. Ancak burada en önemli sorun, gelinen durum itibariyle bir yandan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü bir yandan da Rusya’nın “iç mesele” olarak konumlandırdığı bir sürece darbe vurmamak düşüncesinin aynı anda işletilebilmesinin mümkün olup olmamasıdır. Bununla birlikte dış politikanın rasyonel ve stratejik kararlar çerçevesinde yönlendirilmesi gereği, Türkiye’nin Rusya ile olan ticaret ağı ve enerji bağımlılığını gündeme getirmektedir. Konuyla ilgili uzmanların Türkiye ekonomisinin ve enerji sektörünün bundan olumsuz etkilenebileceğine vurgu yapması, daha pragmatist bir dil kullanması Türkiye’nin daha temkinli ve belki de ürkek yaklaşmasına işaret eder niteliktedir. Zira burada Türkiye’yi en çok zorlayacak husus, Rusya’nın bu tarz durumlarda geliştirdiği “restleşme” dilinin devreye girmesi ihtimaldir.

Değerlendirme

Gelinen noktada Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılarak Rusya’ya ilhak etmesi ve bu durumun Ukrayna başta olmak üzere ABD, AB ve uluslararası sistemin diğer unsurlarınca onay görmemesi Kırım ekseninde bölgesel ve hatta küresel boyutlu tartışmaların devam edeceğini göstermektedir. Rusya kendisine uygulanan yaptırımlar ne olursa olsun elindeki avantajları da kullanarak Kırım üzerindeki hak iddiasını nihayete erdirmek çabasındadır. Bu çaba Putin’in “restleşme” temelinde kurguladığı diplomasi yönetimi ile daha da kaotik bir hal almaktadır. Dolayısıyla Kırım’ın yeniden Ukrayna’nın bir parçası olacağını iddia etmek oldukça güçtür. Bununla birlikte Rusya’nın Kırım’ı doğal ve sancısız biçimde kendi coğrafyasına entegre edebileceğini ileri sürmekte mümkün değildir. Türkiye açısından elbetteki Kırım Türklerinin can güvenliği, hak ve menfaatleri büyük önem taşımaktadır. Bu önem doğrultusunda ülkesine giremeyen insanlar ve diğer sorunlu kesimler için diplomatik adımlar atılarak daha vahim durumların önüne geçilmesi gerekmektedir. Eğer bunu Ukrayna başaramıyorsa Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde Kırım’ı daha öne çıkarması elzemdir. Üstelik Rusya’nın uygulanan ambargolara karşın Türkiye’den gıda vb ürünleri almak istemesi bu ilişkilerin daha sistemli yürütülebileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Kırım Türklüğü ise geçmişte yaşadığı acı ve trajediler sebebiyle Rusya’ya güvenmemekte ya da bu konuda belirgin bir adım atılana kadar Ukrayna’nın toprak bütünlüğü çerçevesinde bir duruş sergilemek istemektedir. Bu doğal duruşun Türkiye ile desteklenmesi gerekliliği oradaki Türk nüfusun akıbeti kadar Rusya’nın bölge üzerindeki hakimiyeti bakımından da büyük önem taşımaktadır.

( Bu analiz Türksam’ın resmi  internet sitesinde 14.8.2014 tarihinde yayınlanmıştır…) 
  http://www.turksam.org/tr
Kaynaklar
TUĞRUL, İ. (2014) Rusya Kırım’da Neleri Ele Geçirdi? Eko Avrasya, Sayı 51, s.48.
ZORLU, K. (2013) Yeni Avrasyacılık Ekseninde Gümrük Birliği Süreci, Almagülİsina (Ed.), Asya Birliği, İstanbul.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder