1 Eylül 2011 Perşembe

PSİKOLOJİK HARP YÜRÜTÜLÜYOR

Bugünlerde bütün gözler Suriye’de. Bir tarafta yönetim karşıtı olaylar diğer tarafta ise uluslararası abluka sürüyor. Emperyalist güç odakları ise mart ayında başlayan olayları Libya benzeri olası bir saldırıya dönüştürmek için fırsat kolluyor. Süreci en iyi değerlendiren kalemlerden birisi olan Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli ile geçtiğimiz günlerde gittiğimiz Suriye’nin başkenti Şam’da bir özel görüşme yaptık.

‘Demokratik soslu’ askeri müdahalelerin son halkası Suriye mi olacak?

Yaşananların halkların demokratikleşme mücadelesiyle asla hiç bir ilgisi yok. Bu bir projedir…

Ne tür bir proje?
Batılı bir projedir, Amerikan projesidir ve çok çok önceden hazırlanmıştır. Bunun kanıtı olarak tek bir şey söyleyeceğim. Çok sayıda kanıtı var da..!

Nedir o kanıtlar? Somutlaştırabilir misiniz?
Suriye’de kıpırdanmalar 15 Mart’tan itibaren başladı. Oysa taa geçen yılın haziran ayında El Cezire televizyonuna, Suriye’den muhalif dedikleri birçok kişi getirildi. Bu insanlara Suriye’de başlayacak olan ayaklanmada nasıl haber iletişimi sağlayacakları bizzat öğretildi. Uydu bağlantılı özel sim kartları ve uydu antenli telefonlar verilerek bunları nasıl kullanacakları, nasıl fotoğraf çekip cep telefonlarıyla merkeze iletecekleri uygulamalı olarak gösterildi. Bunun yanında bu insanlara nasıl görgü tanığı olunabileceği de öğretildi. Örneğin kişi Şam’da yaşamasa da Şam’dan arıyormuş ve olaylara tanık olmuş gibi konuşma yapacak, rol kesecek. Bunların hepsinin eğitimi verildi. Tüm bu hazırlıklar ta bu hazirana kadar bekletildi.

Ve zamanı gelince medya devreye sokuldu!
Tabi, çünkü medya asıl olarak düğmeye basıyor. Örneğin hepimiz aynı benzer görüntüleri seyrediyoruz. Eğer bu görüntüler cep telefonuyla çekildiyse ve o yürüyüşte on bin kişi yer aldıysa o zaman 10 bin tane görgü tanığı ve 10 bin tane görüntü olması gerek. Niye bir tek görüntü dünyanın her tarafına yayılıyor. Çünkü Müslüman Kardeşlere ait  Fransa’da bir görüntü merkezi var.  Görüntüler ilk olarak Fransa’daki bu merkeze iletiliyor. Orda seçiliyor, fotomontaj yapılıyor, buradan da tüm dünyaya yayılıyor. Üzerine ses bindiriliyor, fotoşopla üzerinde oynanıyor. Ve bütün dünya medyasına El Cezire üzerinden servis yapılıyor. Bütün bunları neden anlatıyorum?

Neden anlatıyorsunuz?Yaşananların nasıl da örgütlü bir olay olduğunu, nasıl önceden planlanıp hazırlandığını göstermek açısından söylüyorum. Elbette ki Suriye’de yolsuzluk da antidemokratik uygulamalar da var. Suriye’de sorun yok demiyoruz, tartıştığımız şey bu değil? Bu Batı formüllü bir oyun, bir kurmaca.

Süreç nereye evirilecek peki? Olası bir çözüm ufukta görünüyor mu?Tabi reformlar için geç kalındı aslında biraz. Fakat baktığımızda muhalefet denilen grupların tüm bileşenlerinin de sağcısı liberali orta yolcusu vs… Demokrasi diye bir dertleri yok. Yoksa Esad birçok reform vaadinde bulundu. Siyasi partiler yasası, seçim yasası ve siyasi af çıktı, Şubata kadar seçim yapılacak. Bu arada anayasa da değişecek. Eğer sen gerçekten bir demokrasi istiyorsan bekle. Ama hayır beklemiyorlar. Bunun bir proje olduğunu oradan anlıyoruz.

Demokrasi istemiyorlarsa amaçları ne? Ne istiyorlar?

Bu bir Amerikan projesi. Burayı dağıtmak istiyorlar. Suriye antisiyonizmin ve anti emperyalist mücadelenin kalesi olduğu için yok etmek istiyorlar. Başta Amerikalılar ve onların bölgedeki yandaşları Suriye’yi çökertmek istiyorlar. Bu bir İsrail projesidir aynı zamanda. Çünkü Suriye bir cephe ülkesi. Lübnan da cephe ülkesi. Lübnan’da direnişlin sembolü Hizbullah. Suriye olmadan Lübnan Hizbullahı bir gün bile dayanamaz. Suriye’yi nasıl çökertebilirsin?

Nasıl çökertilebilir Suriye?

Bir iç savaşla, başka hiçbir şekilde çökertemezsin Suriye’yi. Dolayısıyla burada kesinlikle bir iç savaş çıkarmak peşindeler, kesinlikle.

Başarıya ulaşabilirler mi? Olası bir müdahale söz konusu mu?
Olası bir müdahaleyi ben görmüyorum. Fiili bir müdahale, Libya örneğinde olduğu gibi bence olmaz. Çünkü BM’den bir karar çıkması mümkün değil. Ama NATO üzerinden NATO kararıyla Suriye’yi sıkıştırabilirler. NATO kendi karar alır.

NATO TÜRKİYE’Yİ MECBUREN KULLANACAK

NATO devreye girerse haliyle Türkiye kullanılacak?

Tabii, çünkü Türkiye NATO üyesi ve NATO üsleri Türkiye’de bulunuyor. Mecburen kullanacaklar. Türkiye NATO planlarına evet derse haliyle taraf ülke olacaktır. Tabi ben böyle bir olasılığı çok az görüyorum. Türkiye’nin tutumu burada çok önemlidir tabi.

Saldırıya ihtimal vermiyorsanız, Suriye’yi nasıl karıştıracaklar peki?

Şunu yapacaklar; Buradaki “muhalefeti” özellikle radikal İslamcı grupları sürekli destekleyecekler. Parayla, silahla, her türlü lojistik destekle. Muhalifler de bu desteği gördükleri sürece ayaklanmaları, silahlı eylemlerini sürdürecekler. Uzun süre bunu yapabilirlerse, o zaman Suriye’de bir iç savaş riski doğar.

Muhalifler kimlerden oluşuyor?
İki tür muhalefet var. Birinci grupta Şam yönetiminden, yolsuzluklardan, antidemokratik uygulamalardan, polis devletinden hoşnutsuz olan herhangi bir şekilde haksızlığa uğrayan, sağcısı solcusu liberali eski komünisti yeni komünisti milliyetçisi bütün kesimlerden insanlardan var. Bu muhalefetle yönetim diyaloga girdi. Burada bir sorun yok. Sonuçta bunlar ülkenin bir Amerikan oyununa kurban gitmesine asla izin vermezler. Bunların hiç biri silahlı değil.

Kim bu silaha ve şiddete başvuranlar?
Silahlı olanlar İslamcılar. Müslüman Kardeşler’in radikal kanadı. Bunlar Suudilerden Lübnan’daki Hariri’den Ürdün’den Fransa’dan Amerika’dan her türlü lojistik, parasal yardım alıyorlar. Yıllardır bugünler için örgütleniyorlar. Bugünün sorunu değil bu. 3-4 yıldır hazırlanıyorlar. Bütün katliamları bunlar yapıyor. Hama da devlet kurumlarını basan Humus’ta yolları kesenler Halep’i ele geçirmeye çalışanlar bunlar. Çok ciddi silahları ve paraları var. Öyle tabanca gibi hafif silahlardan bahsetmiyorum.

İstanbul ve Antalya’da buluşan muhalifler kimler? Ne tür bir role sahipler?
Suriye için en büyük risk radikal İslamcı gruplar. Muhalefetin büyük bölümü özellikle İslamcı olanları Türkiye’de barınıyor. Türkiye-Suriye arasında mekik dokuyorlar! Burada ağırlanıyorlar, toplantılar yapıyorlar, sık sık gidip geliyorlar.

Türkiye’de bunları kim ya da kimler finanse ediyor, destekliyor?
Psikolojik olarak Türkiye’den destek aldıkları çok açık ortada. Bu da onlara yetiyor. Çünkü ABD’de ya da Fransa’da istedikleri kadar toplansınlar bu çok şey ifade etmez. Ama Türkiye’de toplanmaları çok şey ifade eder. Çünkü Türkiye hem komşu hem de Müslüman bir ülke. 6 ay öncesine kadar Şam’la stratejik bir müttefikti aynı zamanda.

Ne oldu ‘sıfır sorun’ politikasına. Geçen yıl bu vakitler bir hayli dillendiriliyordu!
Ben bu söylemin uluslararası ilişkilerin ne kadar ahlaksız bir ilişki biçimi olduğunu kanıtladığını söylüyorum. Hep söylenir ya uluslararası ilişkilerde duygulara yer yoktur, çıkarlar vardır diye. Oysa daha altı önce Türkiye ile Suriye arasında uluslararası ilişkiler bağlamında bakıldığında duygu vardı. Suriye ve Türk halkı birleşiyordu. Sınırlar kalkmış, kişisel anlamda Esad ile Gül ve Erdoğan arasında dostluklar vardı. Demek ki bu söylediğimiz şey artık bir anlamı kalmıyor bize bunu kanıtlamak istiyorlar. Suriye halkı ile bir Türkiye halkları dost olamazsın boşuna uğraşmayın diyorlar. Bunu bize maalesef zorla da olsa kabul ettirdiler.

Suriye halkı ne düşünüyor? Yaşananlar sokağa nasıl yansıyor?
Bugün sokağa çık deki ne diyorsunuz? Adamın sana diyeceği tek şey abi bunu bize niye yaptınız olacaktır. Sınırlar kalkacakken şimdi bu iki ülke düşmanlaştırılmaya çalışılıyor. Bu büyük bir proje. Projede yer almak oyuna gelmek demek. Tuzağa düşülmemeli.

Bu büyük proje engellenebilir mi? Libya’da engellenemedi!
Tabi aslında Türkiye halkı, halkları farkına vardı bu oyunun. Başlangıçta medyanın gazına gelse de, sonradan ayıldı. İnsanlar bunun bir Amerikan oyunu olduğunu farkında. ABD’nin bu coğrafyayı allak bullak etmek istediğine dair bir kanaat halka yerleşti. Esad gecen seneye kadar Türkiye’nin en sevdiği adamdı. Ne oldu? Eğer Suriye’de insan ölüyorsa Türkiye’de de ölüyor. Türkiye’nin son 30 yılık tarihine bakmamız yeter. Sen de köyleri ve kasabaları bombalıyorsun. Bunlar bir gerekçe değil. CHP’nin son açıklaması özellikle önemli.

Taşeron?

Evet evet. Taşeronlaşma. Kılıçdaroğlu’nun son açıklaması çok önemli. Keşke CHP, BDP ve diğer partiler bu konuda daha etkin bir tavır alsa. Eğer bu olursa ABD’nin Türkiye’yi oyuna getirme projesi engellenmiş olur.

Bu denklemde İran nerede duruyor? İran Suriye için savunmaya geçer mi?

Hayır. Zaten coğrafi olarak da mümkün değil. Irak ABD işgali altında, buradan geçiş yapamaz. Türkiye üzerinden gelmesi gerekecek ancak Türkiye bu proje içinde yer almak zorunda kalırsa o yol da kapanır. Zaten Türkiye sık sık İran’dan gelen silahlara el koyuyor. Dolayısıyla İran’ın yapabileceği bir şey yok. Ama İran elbette ki psikolojik bir destek Suriye için.

Irak Başbakanı Nuri El Maliki Esad’a destek verdi?
Çünkü Irak Şiilerin ve Kürtlerin kontrolünde. Talabani buradaki Kürtlere aman oyuna gelmeyin sakin olun, bu büyük bir oyundur diye telkinlerde bulunuyor. Sık sık elçilerini gönderiyor.

Tamda oraya gelmek istiyordum: Kürtler bu denklemde nerede duruyor?

Toplumun genel şikayetleri neyse Kürtler de bunlardan muzdarip. Kürtlerin ekstra ‘kimlik’ sorunu var. Üç ay önce bir yasa çıktı, komisyon kuruldu. Resmi rakamlara göre 36 bin 136 kimliksiz Kürt buraya başvurdu. Hem komisyonun kurulması hem de Barzani ve Talabani’nin telkinleriyle artık kontrollü davranıyorlar. Diğer muhalefetle arasına sınır koyuyorlar, radikal İslamcılara mesafeli duruyorlar.

Neden?
Çünkü Kürtler demokratik talepler peşindeydi. Ama İslamcılar muhalefete şiddet bulaştırdı.  Kimseler burada İslamcı bir iktidar istemez. Hıristiyan, Aleviler karşı zaten İslamcılara. İslamcı bir iktidar riski doğunca herkes aman aman kaçalım demeye başladı. Kürtler de dahil.

Sık sık büyük projeden bahsediyorsunuz? Projenin nihai hedefi nedir?Şimdi tarih çok önemlidir. Tarih haçlı seferi başladığında bu coğrafyaya haçlılar geldiğinde bu coğrafyada petrol mü vardı. Osmanlı döneminde de ellerindeki cetvellerle geldiler. Demokrasi insan hakları umurlarında değil. Bu coğrafyayı psikolojik nedenlerle ele geçirmek istiyorlar. Batının planlamasında her zaman çıkar aramak doğru değil.

Siz yaşananları siyasi ve ekonomik çıkarlardan ziyade psikolojik etkenlerle açıklıyorsunuz?

Garip bir psikoloji bu, maddiyata gerek yok ki. Irak niye işgal edildi? Saddam zamanında bile Irak petrolünün hepsini ABD alıyordu. ülkelerinin bütün petrollerini zaten bunlar alıyor. Petrolü zaten işleyen ve tüketen ülkeler alır. Sen de petrolü satın alabilecek ülkelere satarsın. Bunların hepsi palavra. Batının derdi şu; Bu coğrafyanın tümünden intikam almak. Yahu çok mu umurunda demokrasi gelmiş.

Demokrasi kelimesini dillerinden düşürmüyorlar!Çok mu umurlarındaydı Mısır’a Tunus’a demokrasi gelmiş. Mübarek 30 yıldır ABD’nin uşağıydı. Uşak hafif kalır. Darbeyi yapanlar Mübarek’in generalleriydi. Adamı uçurdun. Şimdi yeni iktidar getireceksin yine uşak yapacaksın. Batı için Mübarek’ten daha uşak bir iktidar Mısır’da asla kabul edilemez.  Mübarekten çok çok daha uşak biri gelecek göreceksin. İsteselerdi Mübarek’i kaçırabilirlerdi. Yapmadılar. Çünkü yeni iktidara mesaj vermek istiyorlar. Söz dinlemezseniz Mübarek’ten daha beter olursunuz diye. Kafes içinde sergiledikleri Mübarek’i koz olarak kullanıyorlar.

PSİKOLOJİK HARP YÜRÜTÜLÜYOR

Medyanın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye medyasına gelmeden El Cezire, El Arabiya, BBC Arapça ve France 24  diye dört tane kanal var. Bunlar dörtlü çete. Bunlar habercilik yapmıyorlar. Bunlar 24 ayar çok kaliteli bir CIA operasyon merkezi gibi çalışıyorlar.

Psikolojik harp mi yürütüyorlar?Psikolojik harp hafif kaçar. Bunların haberleri “ey devrimci Suriyeliler, ey devrimci Libyalılar şurayı aldınız burayı ele geçirdiniz. Burdan şuraya girin allahu ekber haydi” diye başlar. Düzmece konuklar düzmece haberler, düzmece görgü tanıkları. Yaşanan olayların baş mimarı bu dört kanal. Çünkü insanlar bunları izliyor ve psikolojik olarak etkileniyor. Mesela dün dendiki (muhaliflerin Trablus’a girdiği gün) Kaddafi’nin iki oğlu yakalandı. Psikoljik harbi iyi bilmeme rağmen ben bile etkilendim UCM’nin başkanı bile çıktı konuştu, muhaliflerin başkanı Abdulcelil basın toplantısı yaptı oğul Kaddafi elimizde dedi. Bir ülkenin başkanı olacak olan adam El cezire’ye çıkıp bunu diyorsa etkileniyorsun. Ama ne oldu hepsi düzmece çıktı. Hani yakalanmıştı.Şimdi sen Libya yurttaşı olsan moralin bozulmaz mı? Kaddafi yanlısı olsan etkilenmez misin? Daha ne hikayeler var. Asıl büyük hikaye şu.

Nedir?El Cezire muhaliflerin Trablus’a girdiği gün bir canlı bağlantı yaptı. Oğul Mahfus Kaddafi sözde evden telefonla canlı olarak kanala bağlanıyor. Konuşuyor evdeyim her şey kontrol altında vs diye. Yayın esnasında aniden silah sesleri geliyor, burayı bastılar bağırışı duyuluyor ve birden bağlantı kopuyor. Oysa bu bir mizansen. Yalan düzemece haber yapılmış. Düzmece tanıklar, görüntü bindirmeler, tümü düzmece. Görüntülere ses bindiriyorlar, fotoşoplarla fotomontajlarla her türlü hileye başvuruyorlar.

Wikileaks belgelerinde 40 milyon dolar yardım yapıldığı ortaya çıkmıştı!
ABD Kongresi’nin kararı var 80 milyon dolar yardım yapıldı diye. Bunlar açıklanan rakamlar önemli değil. Esas Suudi Arabistan var.  Suudilerin ABD bankalarında 1.8 trilyon doları var. Oradan 3 milyon dolar verseler ne olacak ki. Faiz almıyorlar haram ya, öylece duruyor o paralar orada.

Türkiye medyasına gelirsek?

Türkiye medyasına gelince. Birincisi uluslararası medyanın özellikle de “dörtlü çete”nin yarattığı baskı var. Dolayısıyla tek taraflı geliyor haberler. Medyada bunları kullanıyor. İkincisi çıkar ilişkileri var. Belli merkezlerden gelen emirler üzerine hep birlikte Suriye’ye yüklendiler.

Özellikle de yandaş basın ve İslamcı gazeteler. Suriye’ye dünden girmeye razılar!
Evet. Geçen sene bu vakitler bazı İslamcı gazetelerde “yaşasın Suriye” diyen kalemler şimdi Suriye’ye girelim demeye başladılar. Bu inanılmaz bir savrulmadır. Hem felsefi hem de ideolojik anlamda. İçimizden bir sürü satılmış adam almışlar bu adamlarda onların düşüncelerini pazarlayıp duruyorlar. Medyada bunlardan çok var. Satılmış yalaka aşağılık insan dolu. Bunlar batlıların bu projelerini zorla kamuoyuna ve bilinçaltımıza yerleştiriyorlar. Bu saldırmanın aslında Türkiye’yi hedef aldığının farkında değiller.

Nasıl hedef alınıyor?
Türkiye iyisiyle kötüsüyle bölge için iyi bir modeldi. Şimdi bu modeli “İslami” bir modele dönüştürmek istiyorlar. Bu şekliyle de Arap ülkelerine pazarlayacaklar. Türkiye’deki İslamcıların mı Araplar ülkelerinden etkileneceği, yoksa Arapların mı Türkiye’deki İslamcılardan etkileneceği temel sorundur bence.

Sizce kim daha fazla etkilenir?
Onu günler gösterecek. Şimdilik Arap ülkelerindeki İslamcıların Türkiye’deki İslamcılardan etkilendiği izlenimini alıyoruz. AKP’yi model partiler kuruluyor birer birer. Sıklıkla buralara gelip gidiyorlar, konuşuyorlar. Çünkü Batı onlara şunu empoze ediyor; AKP gibi olun ılımlı olun size iktidar yolunu açalım. Bir Arap ve Türkiyeli olarak şunu söyleyebilirim ki Arap ülkelerindeki İslamcıların Türkiye’deki İslamcıları örnek alacaklarını sanmıyorum. Buna Suudiler asla ama asla izin vermezler. Suudier ılımlı İslamdan nefret ediyor.

Alternatif Kürt siyaseti şart

Türkiye'nin kangreni terör ve PKK yine hortladı. 90'ların Türkiyesi gibi sürekli ilk haberde nerede kaç şehit olduğunu dinlemiyoruz ama uzun süredir unuttuğumuz, tatsız günler geçirdiğimiz kesin. Teröristin de evine ateş düşen askerin de Kürt olması bile bizleri artık şaşırtmıyor. Kürt sorununu, PKK terörünü ve bunun yarattığı psikolojik travmayı, Türkiye'de terör ve şiddetin en yoğun olduğu yıllarda Politik Psikoloji Merkezi'ni kuran Prof. Dr. Abdülkadir Çevik ile konuştuk. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Çevik'in Politik Psikoloji adlı bir kitabı da bulunuyor.



Kürtler, alternatif siyaset yaratmalı
'Çok partili' siyasi hayat vurgusu yapan Prof. Çevik, ekledi: Nasıl ki Türkler için en milliyetçisinden en dincisine kadar değişik partiler var, Kürt vatandaşların da farklı yelpazelerden partilerinin olması lazım. Hatta bunların desteklenmesi gerek.
Alternatif Kürt siyaseti şart
Türkiye Politik Psikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik ile Erdek'teki yazlığında görüştük. PKK ile aynı zamanda psikolojik bir savaş yaşandığını belirten Çevik'e göre devletin, geçmişte yaptıklarından dolayı Kürtlerden özür dilemesi düşünülebilir. Çevik'in yorumları şöyle:

- Kürt sorununun çözümü konusunda Demokratik Açılım süreciyle umutlanmıştık. Terör de biter sandık ama durum tersine döndü. Neden? Açılıma önce 'Kürt Açılım' denmesi nedeniyle daha başlangıçta sakat doğdu. Herkesi kapsayıcı bir isimle çıksaydı bu kadar sorun olmazdı. Ayrıca, Habur olayında gördüğümüz gibi, devlet kriz yönetiminde başarılı olamadı ve olayı kontrolü altına alamadı. PKK'nın özel kıyafetleriyle gelmesi, onlara özel mahkemelerin kurulmuş olması, hakim ve savcıların onların ayaklarına gitmiş olması... 'Onlara ayrıcalık tanındı' algısı yarattı. Bu da toplumda rahatsızlık uyandırdı. Sonuçta, hem inisiyatifi ellerinden kaçırdılar, hem de PKK'nın ve o anlayışta olanların 'Geldik, başardık' tavırları nedeniyle Kürt sorununa bakışta toplumun algısı farklılaştı.

- Nasıl bir farklılaşma? Türkiye'de aşırı uçta PKK karşıtlığı söz konusu. İster istemez o karşıtlığın yani aşırı milliyetçi duyguların kabarmasına yol açtı. PKK'nın böyle yapması, Türk tarafında da Türk milli kimliğinin ve Türkçülüğün daha çok ön plana çıkmasına sebep oldu. Tabi yine sorumluluk, hükümetin bu işi iyi yönetememiş olmasından kaynaklanıyor.

- Ne yazık ki şehit cenazeleriyle sarsılıyor ülke son birkaç haftadır. Seçim sonrası süreçte terör neden iyice arttı? Terörü en büyük besleyen kaynaklar diktatörlük, faşizme yönelik hareketler, hukuksuzluk, adaletsizlik, baskı altında tutmak, düşünce özgürlüğünü sınırlamak... Bunlar, terörün ekmeğine yağ sürer. Terörü engelleyen en önemli şey daha demokratik olmak, fikir özgürlüğünü ortaya koymak, hatta bölücü düşüncelerin dahi serbest bırakılması, anayasa süreciyle ülkenin demokratikleşmesi. Bunlar terörün düşmanı.

- Ülkedeki demokratikleşmeden rahatsız olan PKK, o yüzden süreci sabote mi ediyor diyorsunuz? PKK gibi büyük bir cinayet örgütünün tekrar harekete geçmesi sadece iç sorunlarımızla ilgili değil. Türkiye'nin yanında ve karşısında birtakım güçler var. Bir Türk devleti olarak imparatorluk kurmuş olduğumuz için ayaklarımız üzerinde durmamız, onlarda her zaman için bir tehlike. 'Tekrar bir Türk imparatorluğu doğacak' kaygısı oluşturuyor. AB'de bunu net görüyoruz zaten. Bir diğer önemli etken de terör örgütleri, kimliklerini koruyabilmek için her zaman terör eylemi yapma ihtiyacı duyarlar. Yani terör yapmadan kimliklerini kaybederler, terör yaparak varlıklarını sürdürürler. PKK'nın şimdi kendi geleceğini de kurtarmak için terör yapmak ihtiyacı var. O bakımdan terör eylemleri sıfır olur mu? Hiçbir zaman sıfır olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde de sıfır olmadı zaten.

- Terör örgütünün bir hedefi yok mu peki? O hedefe ulaşmak birincil önceliği değil mi? Birincil önceliği gibi görünse de hedefe ulaşmak kimlik kaybına yol açacaksa, hedefe ulaşmayı bir tarafa bırakabiliyor ve terörist kimliğini devam ettiriyor. Çünkü terör yaparak var olabiliyorlar. Bu nedenle, terör yapar ve kendine tekrar saldırtır. Dolayısıyla yine o mağdurluğu oynamaya başlar.
Sade vatandas, devletin koruyucu gücünü istiyor
- Atılan pek çok adıma rağmen terörün artması Batı'da 'Biz ne yaparsak yapalım terör bitmeyecek' algısı oluşturdu... Böyle düşünürseniz, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmüş oluruz! Terör örgütünün yaratmak istediği algı tam da budur zaten. Ne yapılırsa yapılsın, 'biz Kürt devletini kurmadığımız sürece terör bitmez' algısını oluşturmaya çalışıyorlar. Onun için 'ver kurtul' politikasını oluşturmaya çalışıyorlar. İşin ilginç yanı biz 'ver kurtul' desek bile Kürt vatandaşlar 'alalım, kurtulmalım' demiyorlar. Bizim bundan iki yıl önce Bahçeşehir Üniversitesi ile ortak yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki, Kürtlerin yüzde 95'e yakını hiçbir zaman ayrılmak istemiyor. 'Ben niye ayrı bir devlet kurayım? Bodrum'a Antalya'ya pasaportla mı gideyim?' diyor. Kürt vatandaşları nezdinde ayrılma isteği yüzde 6-7'yi geçmiyor. PKK ise ayrılma ve ayrı bir devlet kurma hevesinde.   

- Bu söylediğiniz PKK ile Kürtleri daha çok ayrışmaya götürür mü bir süre sonra? Tabii götürür. Nitekim ayrışmaya başladığını da düşünüyorum. Mesela, şiddete başvurmadan ve daha demokratik yollarla siyaset yapmaya çalışan Kürt vatandaşları da var. İsveç'ten dönen Kemal Burkay bunlardandır mesela. Yaşar Kemal de Kürt'tür, Tarık Ziya Ekinci de Kürt'tür ama şiddetten yana mıdırlar? Ne olacak peki? Kürt vatandaşlar yavaş yavaş kendi aralarında alternatif birtakım siyasi oluşumlar yaratmak zorundalar. Nasıl ki Türkler için AK Parti, CHP, MHP var... En aşırı milliyetçisinden dincisine kadar değişik partiler varsa, Kürt vatandaşlarının böyle farklı yelpazelerden partilerinin olması lazım. Hatta bunların desteklenmesi de lazım. Kürtler arasında da yavaş yavaş bu düzene 'Yeter artık' diyenler var. Bugün AKŞAM'da bir ana 'Bir oğlum dağda, bir oğlum askerde' diyordu. Sıradan Kürt vatandaşlar, devletin koruyucu gücünü gösterip PKK'ya karşı da kendisini koruyabilmesini istiyor. Böylece PKK gelip de 'dükkan kapat, şunu yap bunu yap' dediğinde, devletin onu koruyacağı algısını oluşturmamız gerekiyor.

- Kürtler içinde bir grup 'PKK olmasa biz bugün elde ettiklerimizi elde edemeyecektik' diyor ve örgütü yüceltiyor. Ne derece doğru sizce bu? Eğer teröre karşı birlik olamazsanız terör bir yere varır! Bu terörün kendisinden kaynaklanmıyor sadece. Teröre maruz kalan grupların birlik oluşturamamasından da kaynaklanıyor. Arada çok önemli bir nüans var. Yani sadece terör yaparak bir yere varmıyorlar, onların karşısına sağlam duracak bariyer koyamayan toplumun ve yöneticilerin de önemli payı var.
1992'de Başbakanlık'ta görev yaptığım ve Politik Psikoloji Merkezi'ni kurduğum sırada Kürt kelimesi yerine 'kendilerini Kürt olarak gören vatandaşlarımız' diyorduk. Yani Kürtler diyemiyorduk, biz bile çekiniyorduk. Böyle bir ortamdan geldiğimiz noktaya bakın.

- Terör eylemlerinin artmasını bekliyor musunuz peki? Bundan sonra ne olacak? Silah atana kesinlikle sen de silahla karşılık koymak zorundasın. Ama açılım süreci gibi bir sürecin de beraber yürütülmesi şart. Bunu medya önünde değil, sessiz adımlarla yapmak gerek.
HER SOKAĞA BİR ÇOCUK EVİ
- Genç nesil Kürtler arasında, ailelerinin yaşadığı travmaları dinleyerek büyümüş olmanın öfkesini gözlemliyorum Doğu'ya her gittiğimde. Bunu aşmak için ne yapmak lazım? 
80 sonrası Kürt neslinin hepsi travmatik. Diyarbakır hapishanesinden başlayarak, 12 Eylül'ün izleri hepsinde var. Gülhane'de bir dönem Türk askerleri üzerinde bir çalışma yapılmış, Doğu'da savaşan askerlerle Ankara'da askerliğini yapanların stres durumlarına bakılmıştı. Ankara'dakilerin daha çok stresli oldukları ortaya çıkmış. Ankara'dakiler, Doğu'dakileri düşünerek daha çok stresleniyor. Sadece genetik materyal değil, psiko sosyal materyal de nesilden nesile aktarılıyor. Psiko sosyal materyal bazen öyle abartılı olabiliyor ki onu yaşamış olandan daha çok hissedebiliyor. O yüzden o çocuklar ağabeylerinden, babalarından daha çok Kürt kimliğine sarılı hareket ederler. Bir de mesela o öfkeli çocuklar hapse girdikleri, ya da polisten dayak yediklerinde, o kimliğe aidiyet geliştirmiş oluyorlar.

- Yani devlet çocukların militanlaşıp, örgüte katılma sürecini hızlandırıyor mu bazen? Tabii, farkında olmadan onu da artırmış oluyor. Onun için önemli olan bu gibi olayları, başlamadan önlemeye çalışmak. Çünkü bu aynı zamanda psikolojik bir savaş.  Diyarbakır'ın varoşlarında, sokakta yürürken çocuklara basmamak için dikkat etmek zorundasınız. O kadar çok çocuk var ki... O çocuklar orada sokakta. Anne babanın da kontrolü yok. Her sokağa çocuk oyun evi koysanız, başlarına bir hanım öğretmen getirseniz, gelenlere şeker verse ve kapıyı açık bıraksanız... Bu çocukları sahiplenmiş oluruz böylece. Yoksa örgüt sahipleniyor.
'Özür' kimseyi küçültmez
- Öcalan'ın durumuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? 
Abdullah Öcalan kendini Mandela'ya benzetmek istiyor. Ama Güney Afrika ile bizim durumumuz bir mi? Güney Afrika'da zencilere yapılan gayri insani bir vahşet. Güney Afrika'da beyazların gittiği yoldan zenci adımını atamaz, beyazların bindiği otobüse, arabaya zenci binemez, beyazların alışveriş yaptığı markete zenciler giremezdi. Bizim Kürtlerle ilgili böyle bir şeyimiz var mı? Kürtlerden Başbakan da olmuş, Cumhurbaşkanı da olmuş. Bizde öyle bir ayırımcılık yok. Ama devletin eksiği Kürtlüğü inkar etmek olmuştur şimdiye kadar. Devlet kalkıp da 'Şimdiye kadar biz Kürtleri yok saydık, hakikaten yanlış yaptık, özür dileriz' dese belki çok daha doğru bir iş yapmış olur. Bir yanlıştan dolayı özür dilemek kimseyi küçültmez.
Birkaç askerin hatası orduya mal ediliyor
- Böyle bir süreçte eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in ses kasetinin internete düşürülmesini nasıl okudunuz? 
Özel olarak servis edilmiş bir kayıt. Türk ordusuna düşmanlık besleyen bayağı bir kesim var, bu açık. Bazılarının Türk ordusu derken ağızlarından kan fışkırıyor sanki. Hakikaten yapmayın, bu hepimizin ordusu. Bunu iyi düşünmemiz lazım. 700 bin kişilik ordunun içindeki birkaç kişinin yanlışını bütün orduya mal edecek bir üslup kullanırsanız, ülkeye de zarar veririz. Onun için tam böyle hava harekatı başlamışken, öbür taraftan bunun servis edilmesi hiç de iyi niyetli bir iş değil.